Geçtiğimiz ay sonunda Uluslararası Otelciler Birliği’nin
(IH&RA) 49. Genel Kurul Toplantısı için Katmandu’ya 5 gün süren bir ziyarette
bulunduk… Böylece uzun bir aradan sonra bu coğrafyayı tekrar görmüş oldum...
Nepal, 70’li yıllarda dünyada cenneti arayanların, 90’lı
yıllarda da doğa ve onun zorluklarıyla birlikte olmayı hayal eden insanların
buluştuğu bir yerdi…Şimdi ise kendine turizm açısından yeni bir hedef
arayan bir ülke durumunda. Son yıllarda terörün siyasi karışıklıkların dünya
kamuoyunda öne çıkmasıyla doğa turizminin güvenliği endişe yaratmış dolayısıyla
bu turizmden aldığı payda da kayda değer bir azalma olmuş. Terörün kırsal
kesimde yaratmış olduğu korku ve işsizlik, ülke insanlarını kentlere doğru
sürüklemiş, dolayısıyla kentlerin doğa ile bütünleşmesi, konut, insan ve hava
kirliliği kaosuna dönüşmüş.
Ağırlıklı olarak hinduist olan toplumun en önemli özelliklerinden
birisi güler yüzlülükleri ve yumuşaklıkları. Buna rağmen, havalimanında
karşılaştığımız bürokratlar ve kamu yöneticilerinin sert ve asık yüzlü halleri
tam bir kontrast.
Ülkenin en ilginç yanlarından birisi de şu anda ülkeyi idare eden partinin birkaç yıl öncesine kadar terör faaliyetlerini idare eden Maoist bir örgüt olması!
Zaten ülkenin şu andaki en sağ partisi ise ılımlı “Komünist Parti”si.
Bu da bizim coğrafyada rastladığımız aşırı sağ ile ulusalcı sağ arasındaki
yelpazenin tamamen tersi olan bir durum.
Ortak tarafımız ise turizmi yöneten
kadrolarda hedeflerin aynı bizdeki gibi “sayısal” hedefler olması (“-…bu yıl 800 bin kişi biz ziyaret etti,
önümüzdeki yıllarda hedefimiz bu rakamı 2 milyona çıkarmak!”) ama
sürdürülebilir turizm ve verimlilik konusunda hiçbir endişenin olmaması.
Velhasıl, sürgün Tibet’lilerin bulunduğu Budist
manastırları, “reenkarne” olmuş “Dalay”ları ve Himalaya Dağları ile Nepal,
insan hayatında en az bir kere ve mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir ülke…