2 Aralık 2013 Pazartesi

İSTANBULUN TARİHİ MERKEZİ ALARM VERİYOR...

Dünyadaki Tarihi Merkezler Nasıl Korunuyor?

Dünya şehirlerindeki tarihi merkezlerin, varlıklarını sürdürebilmeleri için fiziki ve kültürel koruma önlemlerinin yanısıra çevre kirliliğinden de korunmaları çok önemli. Bunun için onların bulundukları semtler yayalaştırılıp, yalnızca toplu taşıma sistemleri ve temiz enerji ile çalışan araçların trafiğine açılıyor. Örneğin AB Komisyonu, 2013 yılı başında "fosil yakıt kullanımına dayanan motorlu araçların, birlik ülkelerinde hayat kalitesi ve sağlık açısından çok önemli zararlarının olduğu ve 2010 yılında kıtada hava kirliliği kaynaklı 420.000 erken ölüm vakası kaydedildiğini" açıklamıştı


Biz Ne Yapmak Üzereyiz?

Hal böyle iken, bizim İstanbul, gözümüzün bebeği tarihi merkezimizde, trafik yoğunluğunu yılda en az 25 milyon lastik tekerlekli araçla daha da artıracak bir "Mega mühendislik" projesini başlatmış bulunuyor…

AVRASYA Tüneli Projesi, "yap-işlet-devret" sistemi ile yatırımcı firma tarafından 25 yıl işletilip, sonradan Ulaştırma Bakanlığı'na devredilecek 5.4 km lik bir denizaltı tüneli ile Asya yakasında Göztepe'ye, Avrupa yakasında da Kazlıçeşme'ye kadar uzanan bir alanda, mevcut yolların ıslahı ve gerekli kavşakların ilavesini kapsıyor…

Güzergah. Kaynak: Avrasyatuneli.com

5.4 km uzunluğundaki tünelde oluşacak egzost gazları, (İstanbul siluetini bozmamak için!!! ) Asya'da GATA Hastahanesi civarında 30 metrelik,  Avrupa'da ise Çatladıkapı'da, Bukaleon Sarayı'nın karşısındaki 5 metrelik bacalar ile doğaya salınacak… Boyu diğerinden daha kısa tutulmakla birlikte, 5 metrelik bacadan çıkacak olan gazlar "jet-fan"larla 30 metreye püskürtülecek… İstanbulun "Hâkim Rüzgârları” da bu gazları Marmara Denizi'ne doğru uzaklaştıracak…(Çünkü projede herhangi bir başka hava arıtma önlemi yok!)


Resimler/ Kaynak: TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi- Avrasya Tüneli Raporu

Üstelik, bu tünelden yılda 25.000.000  (günde 70.000 ) araç geçmez ise Kamu, buradan geçmeyen her araç başına 4 Amerikan Doları ödemek zorunda…..

Lastik Tekerlekli Araç Trafiğinin Sağlığa Etkisi….

Bizler, bu bölgede çalışan ve yaşayan insanlar olarak, şehir planlamacısı veya ulaştırma uzmanı olmadığımız için bu konuyu çok fazla irdelemek istemiyoruz… Ama maalesef “Google” denilen bu günümüz bozguncusuna ''Outdoor  Pollution'' ("Açıkhava Kirliliği") diye girip arama yaptığımız zaman :

  • 2012 de 430.000 kişinin akciğer ve mesane kanseri olduğunu, bunun da en önemli tetikleyicisi olan ve "Trafikten oluşan hava kirliliği"nden kaynaklandığını… (Dünya Sağlık Örgütü,  Uluslarası Kanser Araştırmaları Ajansı, Ekim 2013 Basın Bülteni),
  • Trafikten dolayı oluşan kirleticilerin sadece Karbon Monoksit, Karbon Dioksit, Azot Dioksit gibi gazlar değil, sürtünme ile oluşan asfalt, lastik, fren balatası ve dizel partikülleri de olduğunu ve bunların solunum yolu ile vücuda yüklendiğini… (Avustralya Ekoloji Ajansı),
  • Doğaya salınan zehirli gazlar ve partiküllerin, doğaya tekrar Asit Yağmuru, Asit Karı ve Asit Sisi olarak geri döndüğünü... ( Amerikan Çevre Ajansı: http://www.epa.gov ),
  • Açıkhavada trafikte oluşan zehirli gazların, tünellerde 1 ila 3 misli daha fazla açığa çıktığını...

kolayca görüyor ve bunlara benzer sinir bozucu gerçekleri yüzümüze çarpan daha nice bilgi/belge/makale ile karşılaşabiliyoruz…

Kaybetmeden Kazansak?

Geleceğimizin İstanbul’unun, gelecekteki “İstanbul’un Hâkim Rüzgârları”na kalacağı bu “Mega Proje”de acaba...

  • Sağlık Bakanlığı, 25 yıllık bu kullanım süresi içinde oluşacak akciğer ve mesane kanserlerinin  ve ilerde ortaya çıkacak diğer hastalıkların tedavi masraflarının sadece %10’unu (ki bu % 90 tasarruf demektir),
  • Kültür ve Turizm Bakanlığı da yine bu 25 senelik kulanım süresi içinde gerek doğrudan hava kirliğinden gerekse asit yağmurlarından dolayı, Sultanahmet Camii, Ayasofya, Topkapı Sarayı, İbrahim Paşa Sarayı ve onlarca tarihi yapıda oluşacak yıpranmaları  restore edebilmek için ayıracağı bütçelerden sadece % 10nu (bu da %90 tasarruf demektir)

şimdiden ayırarak, bu projeye bir hava arıtma- arındırma sistemini ekletip, hemen ardından da projelendirilmesini sağlayamaz mı? Eğer bu yapılabilirse, böylece son dönemlerin kilit mini-cümlesi olan “Win-Win” (“Kazan-Kazan”) ruhundan da ayrılmamış oluruz..



19 Mart 2013 Salı

Armada'nın Kardeş Oteli "Armada Pera"nın Doğuş Hikayesi...


1950-1961 arasındaki yıllar İstanbul'u... Hayat ile ilk tanışmam...
Semt; Beyoğlu. Sakızağacı Caddesi ile Tarlabaşı Caddesi'nin kesiştiği noktanın bir alt paraleli olan Eski Çeşme Sokağı'nın köşesinde, bir 19. yüzyıl binasinda oturuyoruz... 

Taksim İlk Okulu'nda, 1. sınıftan 5. sınıfa kadar Fatma Öğretmen'in öğrencisiyim...

Parma Apartmanı 1920'lerde...
Babam İstiklal Caddesi'nde Galatasaray Hamamı'na giden sokağın (eski adı ile Tel Sokak) köşesinde, Hasan İtriyat Deposu'nun üstünde bulunan Türk-Arnavut Yardımlaşma Cemiyeti'nin lokalini işletiyor... Ben de okul çıkışı babama uğrayıp yardım ediyorum...

Pişirdiğim kahve ise çok revaçta! Herkes "-Bırakın da kahveyi çocuk pişirsin" diyor...
Elime geçen bahşişlerle, beni ve ablamı büyüten anneanneme, çok sevdiği tavukgöğsünü Saray Muhallebicisi'nden, yine sevdiği gazozu da mahallemizin Ermeni bakkalından alıp götürüyorum... Anneannem benimle gurur duyuyor... 

İstanbul'da ve özelikle Beyoğlu'nda bir dönemin sonu... Farkına varmadan ona da tanık oluyorum...

Parma Apartmanı- 2012...
2012 yılı ortaları...

Eski dostum Mehmet Pir, Beyoğlu'nda bir binayı restore ettiğini ve otel olarak işletmeye vermek istediğinden bahsediyor... Bina dediği de Osmanlı sarayının terzisi Paul Parma'nın evi; tarihi Parma Apartmanı...

Kendisini içten kutluyorum ancak işletme konusunu Armada açısından hiç üzerime alınmıyorum!

 -çünkü yıllar öncesinden, kendime Ahırkapı'dan yürüyüş mesafesinin dışında hiç bir işe girişmeyeceğime dair  söz vermişim!...- 

Fakat gidip bu 19. yüzyıl binasını da yerinde görüyorum elbette... Ne zaman ki binaya giriyorum, işte o anda çocukluk günlerimi de görmeye başlıyorum... Kendimi o anda ve aynı zamanda iki dakika yürüyüş mesafesindeki Balık Pazarı'nda, alış-verişi yaptığımız Şütte'de, Üçyıldız'da, Sakarya'da da görüyorum... 

Aynı anda da kendime verdiğim sözden dönüp, "Armada Pera"yı açmaya karar veriyorum...
İşte Armada Otel'in kendinden 19 yıl küçük kardeşi Armada Pera'nın dünyaya geliş öyküsü...

Kasım Zoto