Neyin korunacağı saptanmadıkça koruma yapılamaz. İstanbul'un tarihi yarımadasının kalbi Eminönü ve Sultanahmet için de aynı şey geçerli... Eminönü’ndeki koruma altına alınan bölgeler, New York'un "Central Park"ı kadar bir alan bile tutmuyor. Bu alanda Yunan, Doğu Roma ve Osmanlı medeniyetleri yaşamış. Sonunda bu medeniyeti Cumhuriyet Türkiye'si devraldı. Cumhuriyet'imizin farklı dönemlerinde bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da yani "neyin nasıl korunacağı" konusunda farklı uygulamalar yapıldı.
Yunan ve Doğu Roma devrinde bu bölge ağırlıklı olarak saraylar ve anıtsal eserler bölgesiydi. Osmanlı İmparatorluğu'nda da burada yine saraylar, yüksek rütbeli devlet memurlarının oturduğu konaklar ve anıtsal yapılar yer alıyordu. Osmanlı, yeni yaptığı kamusal ve anıtsal yapılarda genellikle "taş" gibi dayanıklı malzeme kullanmıştı. Varolanları da ya onarmış ya da onların üzerine eklemeler yapmıştı. Ancak iş sivil mimariye yani halkın içinde yaşadığı evler ve benzeri yapılara geldiğinde, hemen hemen tüm örneklerde ahşap kullanıldığını, bunların da 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarında bölgede çıkan 150'ye yakın yangınla ortadan kaybolduğunu biliyoruz... Öyle ki aynı dönemde batılı yangın sigortacıları İstanbul'u karlı bir bölge olarak görüp, özel sigorta haritaları yapmışlar...
Cumhuriyet Türkiye'si, Eminönü ve Sultanahmet bölgesini ele aldığında ayakta duran anıtsal binaların yanında, tamamen yanmış, virane bir yerleşim bölgesini de teslim almıştı. Bölgenin böylesine bir "yangın enkazı" olmasından ise en çok yabancı arkeologlar yararlanmış, Doğu Roma İmparatorluğu'nun şehirdeki kalıntılarını bu vesile ile daha kolay incelemişler ve en etkin çalışmalar bu dönemde yapılmıştır. Bu durumdan biraz da rahatsız olan 1930- 1940 dönemi yöneticileri, yangından artakalan alanları 50'şer, 60'ar metrekarelik parselasyonlarla sosyal konut alanlarına dönüştürmüşlerdir. Tahmin edilebileceği gibi, Osmanlı döneminde bu bölgede "eser" niteliği taşıyan sivil mimari örnekleri, bu özelliklerini 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar korumuşlar, Saray'ın ve Saray bürokrasisinin Topkapı Sarayı'ndan ayrılıp, Yıldız ve Dolmabahçe Saraylarına taşınmasıyla bu özelliklerini yitirmişlerdir.
-Hak verilebileceği gibi- önce Saray'ın, daha sonraki yıllarda ise Başkent'in Ankara'ya taşınması ile bölge gerilemeye/ çökmeye / fakirleşmeye başlamış, cazibesini yitirmiştir. Bunun doğal sonucu olarak, burada yeni sivil mimari eserleri yapmanın gerekçesi kalmamış, son olarak 1912'de İshak Paşa yangını bölgede eski eser - sivil eser ne varsa ortadan kaldırmıştır. (*)
Bugün, Koruma Kurulları tarihi yarımadanın bu bölgesini korumak için canla başla çalışmakta, büyük bir ciddiyetle toplantılar yaparak, projeleri didik didik ederek, aslında 1920 sonrası Osmanlı'nın burada kalan en iyi örneklerini değil, 20. yüzyıl başında yapılan "ahşap sosyal konutları" almaktadırlar. Koruma kapsamına alınıp tekrar hayata geçirmede öncelik verilen; bu yapılardır. Dolayısıyla şu anda Sultanahmet için öngörülen koruma, Osmanlı döneminin sivil mimari eserleri olan köşklerin, konakların canlandırılması değil, sosyal konutların olduğu dönemin canlandırılmasını amaçlamaktadır.
Benim gibi, burada yaşayıp, burada çalışan bir grup "hemşehri"den oluşan ve Eminönü ve Sultanahmet'in korunması konusunda endişeler taşıyan "Eminönü Sivil Girişimi" ve koruma konusuna bu bakış açısından bakan diğerleri, neyin nasıl korunacağı konusunun yeniden gündeme getirilmesi, bu konuda ilgili tüm tarafların katılımıyla yapılacak toplantılarda bu konunun değişik görüşlere de kulak verilerek tartışılması ve ortak kararlar alınıp uygulanmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz...
Aksi takdirde bugün Eminönü'nün birçok turistik bölgesinde görülen "Şark Disneyland"ı dekorları, diğer bölgelere de sirayet edebilecektir...
(*) İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 7, S. 438