26 Ocak 2016 Salı

Kamyonla Thailand, Kamboçya, Laos...

Bangkok'ta Kamyon Turu'muza başlarken... Soldan: Mehmet Güleryüz, ben,
Cem Kasidecioğlu ve Gürel Yontan...

Her yıl olduğu gibi, 2015'de de dostum Gürel Yontan ile yıl bitmeden bir "Adventure Tour"; "Macera Turu" yapmaya karar verdik. Bu kez hedefimiz Uzak Doğu idi. Bu kez, yine bu konunun uzmanı, İngiliz Dragoman acentesi ile yapacağımız "Kamyon Turu"muza Mehmet Güleryüz ve Cem Kasidecioğlu da katıldılar. Böylece 21 gün sürecek; Tayland, Kamboçya, Laos yolculuğumuza başladık. 21 kişilik kamyonda toplam 11 yolcu olduğumuz için, seyahatimizin konforuna diyecek söz yoktu! Aralık ayında yaptığımız bu macera turu süresince gittiğimiz coğrafyada mevsim de ilkbahardı...

Kamboçya vizemizi İstanbul'da, Gümüşsuyu'ndaki Kamboçya Fahri Başkonsolosluğu'ndan kolayca almıştık. Ancak Laos'un ne Ankara ne de İstanbul'da diplomatik temsilciliği var. Bu yüzden Bangkok'a varır varmaz Laos için vize başvurusunda bulunduk. Esasen Laos'un resmi sitesinde her ne kadar "vizeler kapıda veriliyor" diye yazıyorsa da daha önceden Laos'a girmeye çalışan "kapıdan çevrildiğini" bir çok seyahat blogunda okumuştuk. Nitekim, onların çok haklı olduğunu pratikte de gördük...
Tayland ve Kamboçya sınırında...
Tayland'da fazla kalmadık ve kamyonumuzla Kamboçya sınırına yakın Aranyaprathet şehrine doğru hareket ettik.
Tayland sınırını yürüyerek geçtik, sonra Siem Riap'a doğru yola devam ettik.
Arkamız, Angkor Wat tapınakları...
Burası, Unesco Dünya Miras listesindeki en önemli merkezlerden bir olan Angkor Wat tapınaklarının bulunduğu bölge. Gerçekten de insan eliyle yapılmış olan bu tapınaklar, adeta dans ederek doğa ile birleşmiş ve olağanüstü bir görüntüye sahip... Angkor Wat'ı rahat rahat gezmek için iki gün gerek.
Kompong Thom'daki otel odamızın hamakları... Kamboçya.

Biz daha sonra Kamboçya'nın ikinci büyük şehri Kompong Thom'a doğru yola çıktık. Bu şehrin önemi 1975'de ülkede "devrim" yapan ve 6,5 milyonluk ülkenin 2,5 milyon insanını ölüme götüren Pol Pot'un, asıl adı ile Saloth Sar'ın (19 Mayıs 1925 - 15 Nisan 1998) doğduğu yer olması. Hani şu zengin bir toprak sahibinin oğlu olup, Paris Sorbonne'da okuyan, sonra eğitimini yarıda bırakıp, o sırada Fransız sömürgesi olan Kamboçya'da Kızıl Khmer'lerin lideri olan Pol Pot...

Ertesi gün, Kamboçya'nın başkenti Phnom Penh'e gittik. Burada da devrim sırasında insanların işkenceye uğradığı hapishaneyi ki şimdi Tuol Sleng Soykırım Müzesi olarak hizmet veriyor, sonra da en vahşi biçimde öldürülerek gömüldükleri Choeung Ek "Ölüm Tarlaları"nı ziyaret ettik. Beni burada en korkutan şey, şu anda barış içinde yaşayan, uysal ve güleryüzlü bu toplumun 40 yıl önce (ki 40 yaş insan ömrünün yarısı)  1975'te, nasıl olup da böyle bir katliama katılmış ya da katlanmış olabileceği idi... İnsanoğlunun evrenin en tehlikeli bir mensubu olduğunu bundan daha iyi gösteren bir şey olabilir mi?

Mekong Deltası üzerinde Gürel Yontan'la bisiklet turumuz...


Ertesi gün,  Laos sınırına yakın Kratie'ye gittik. Burası da sempatik bir sınır şehri. Mekong Nehri üzerinde, güneşin batışı seyredilmeye değiyor. Mekong deltasının üzerindeki minik adada bisikletle gezmek, nehrin üzerindeki yüzer balıkçı köylerini görmek muhteşem!

Esasen Kamboçya gerçekten de gerek kültür varlıkları gerek doğası ile muhakkak görülmesi gereken bir ülke.

Bir sonraki gün, Kamboçya sınırını geçerek Laos'a vardık. Daha önce de belirttiğim gibi, ülkeye girişte vizelerimizi daha önce almış olmamızın yararını gördük.
Kağnı ile doğa turu!

Aynı gün, Mekong Nehri'nin 8 kilometre eninde yarattığı, irili ufaklı 4000 dolayında adadan oluşan deltayı gördük. Nehir kenarındaki Don Khon adasında, rüya gibi bir yerel misafirhanede konakladık ve maalesef hemen ertesi gün bu güzelim yeri bırakıp, tekrar yola koyulduk ve Laos'un önemli şehirlerinden Pakse'ye vasıl olduk. Burada Dragoman'in bize tanıdığı serbest zamandan yararlanıp, birazcık da konforlu ve şık bir yemek yiyelim istedik ve Kralın metresi için yaptırdığı ancak devrimden ötürü kullanamadığı "Saray"da bir akşam yemeği yedik. Ne var ki sokak lokantalarının lezzeti, Laos Saray'ının yemeklerinde yoktu. Aslında Uzak Doğu mutfağı en basit lokantalarda bile çok lezzetli...
Laos'ta bir köy pazarı ve satıcı çocuk...

Sabahleyin erkenden kent pazarına gidip yiyecek alışverişi yaptık ve Thakek şehrine yakın, kamp kuracağımız alana geldik. Kamp alanı, Mekong Nehri'nin bir kolunun yamacında, müthiş bir doğa harikasıydı. Cem burada bize nefis bir akşam yemeği pişirdi. Yeni Zelandalı, Avustralyalı, İngiliz ve Avusturyalılardan oluşan grubumuzdaki herkes yemeğe bayıldı.

Leblebi çekirdek yerine "Çekirge"!


Luang Prabang'ta "Kuang Si" şelalesi... Laos.
Ertesi gün yolculuğumuz Vang Vieng şehrine doğru devam etti. Laos, ormanları, dağları ve şelaleleri ile muhteşem bir doğaya sahip... Bir sonraki gün Luang Prabang şehrine geldik. Burası, insanda en sevdikleriyle birlikte olma duygusu uyandıran bir "Slow-City"; "Yavaş-Şehir"... Buradaki L'Eléphant lokantasında gezimizin en gastronomik yemeğini yedik. 2 gün bu güzel şehirde kaldıktan sonra İstanbul'a dönmek üzere Bangkok'a uçtuk...
Kamboçya - Laos sınırında düşüncelere dalıyorum:
Özellikle Kamboçya ve Laos, Türkiye'nin 1965 - 70'li yıllarının doğasına sahip ama maalesef, "rant hırsı", bizde yaptığı tahribatı buralarda da yapacak gibi gözüküyor.  Çin sermayesi, kollarını yavaş yavaş uzatmaya başladı. Onlara şöyle haykırmak istiyorum:
"Lütfen bizim yaptığımız yanlışlıkları siz yapmayın!"